Türkiye’nin Psikolojik Harp Yeteneği

Türkiye’nin Psikolojik Harp Yeteneği

1980’lerden günümüze çok boyutlu küreselleşme olgusu ve bu kapsamda siyasetin küreselleşmesi yaygın kabul gören bir paradigma değişimine işaret etmektedir. Yeni paradigma, küresel bağlantılar ve karşılıklı bağımlılığın gelişimiyle dünya siyasetinin dönüşümüne işaret eder. Dünya artık birbirinden kopuk devlet veya birimlerin bir araya gelmesiyle değil, büyük ölçüde bütünleşmiş tek bir dünya olarak işlemektedir.

Siyasetin küreselleşmesinin görünen ve hissedilen boyutlarından biri aktörlerin çeşitlenmesidir. Değişen ve artık hızına yetişmediğimiz dünyada varlığını korumaya çalışan, gücünü arttırarak rolünü etkinleştirmeye çalışan sadece devletler değildir. Günümüzün küresel siyasetinde uluslararası örgütlerden küresel rejimlere, çok uluslu şirketlerden sınır aşan terör örgütlerine geniş bir yelpazede sıralanan aktörler de yer almaktadır.

Zamanın ruhu, ‘’bilginin güç’’ olduğunu ve bu gücün etkin ve stratejik bir biçimde kullananların daha güçlü olduğunu gösteriyor bize. Yeni dünyada yeni savaş biçimi, bilgiye sahip olma ve bunu kullanabilme kabiliyetinin savaşıdır. Bu savaşta toplumların veya devletlerin birbirini etki altına alma, bunu yaparken farkında olmadan kültürel erozyon, tutum ve davranış değiştirme, inançlarını ve motivasyonlarını etkileme, buna bağlı olarak da değerlerini yok ederek iradelerini zayıflatma amacı güdülür.

Konvansiyonel veya nizami savaşın yerini alan psikolojik savaş, her devletin bir şekilde kullandığı savaş yöntemidir. Bu günün güçlü aktörü olma yönündeki hedeflerini diri tutanlar ,psikolojik savaş güçlerini geliştirme yolunda daha fazla yatırım yapıp yeni yöntem ve uygulamaları daima kendilerine kazandırmaktadırlar.

 

Kendi ülkemizin bu işin neresinde olduğuna baktığımızda yıllardır çeşitli şekillerde, kısmi olarak uygulanmaya çalışılası da başat güçlerin ulaştığı tek merkezli senkronize uzun vadeli planlamalar yapan profesyonel bir yapıya kavuştuğu söylenemez.

Dünyanın bilişim alanında geldiği noktanın devletleri etkilediği gerçeği kadar sosyal ve psikolojik kuşatmaların, algı yönetiminin de devletler ve milletler arası ilişkilerin kaderinde ne denli etkili ve önemli olduğunun da son zamanlarda daha fazla farkına varan Türkiye, bunun için bazı kurumlar kurarak bu alanda da gelişim kaydetmek istemiştir. Bu isteğinin geldiği seviye yoruma açıktır.

Kamu Diplomasi Kurumu, Kamu Güvenliği Kurumu, Basın Enformasyon kurumu, TİKA, Akraba toplulukları, gibi kurumlar kendilerince hedefleri doğrultusunda çaba gösterseler de aralarında koordinasyon, planlanmış tanımlanmış hedef birliği, bu hedeflere ulaşmak için ortak oluşturulmuş Stratejik iletişim ve algı planları olmadığı için topyekûn bir sonuç ve başarı sağlanamamaktadır. Diğer yandan, bu kurumların bünyelerinde Algı yönetimi ve Psikolojik harekât yürütecek birim ve personel yapılanmasının da mevcut olduğun söylenemez.

Bu konudaki diğer geliştirmeye acilen ihtiyacımız olan yanımız ise, yurt dışı lobi ve iletişim çalışmalarıdır. Bunu, PKK örneğinden yola çıkarak açıklayabiliriz. PKK kurulduğu günden bu yana yurtdışı desteğinin önemini öncelikleri arasında tutmuş ve özellikle Avrupa ülkelerinde çok ciddi lobi ve iletişim çalışmaları yürütmüştür. Hollanda başta olmak üzere Almanya ve birçok Avrupa ülkesinde toplumda STK çalışmaları yürüten yapılar, basın yayın organları, insan hakları toplulukları gibi birçok aktör ve odak noktalarla   ciddi iletişim çalışmaları yürütmüş, Türkiyen’in   kürtleri katlettiği konusunda birçok grubu ikna etmiş ve bu ülkelerde ciddi bir varlık göstermiştir. Bunun karşılığında Türkiye’deki konu ile ilgili yapı ve kuruluşlar aynı ciddiyet, süreklilik, senkronizasyon ile bütün bunların yalan oluğu ve asıl gerçekler konusunda lobi ve iletişim çalışmaları yürütememiştir, yürütse de sürdürülebilir ve etkili olmamıştır.  Avrupa ve diğer ülkeler, PKK terör örgütü hakkındaki bilgiye ve bütün hikâyeye PKK’nın o ülkelerdeki yapılanmaları kanalı ile ulaşmış ilk algı ve yargıya onların zihin dünyası ve penceresinden, aktarılanlarla sahip olmuştur. Başka ülke insanlarının zihinlerinde oluşturacağımız düşünce ve duyguların ne anlama geldiğini yeterince kavrayamayışımızdan kaynaklanan eylemsizlik hali bugün bizim Kürt vatandaşlarımızla ilgili yaşanan ve olup bitenleri PKK tarafından ve onların gözü ile görmelerine neden olmuştur. Bu hakeza Fetö terör örgütünde de böyle olmuştur. Ülkemizin yapmaya çalıştığı lobi çalışmaları ve yurt dışındaki aktörler ile ilişki ve iletişim yönetiminin birçoğunun FETÖ tarafından yürütülmüş olması, 15 Temmuz’un yurt dışındaki gerçeklere olan inandırıcılığına olumsuz etkisi olmuş bir müddet yorumsuz kalmalarına sebep olmuştur. Hala bile, Fetö terör örgütünün, yurt dışındaki devlet adına kurdukları ilişkilerle iletişimlerini sürdürmeleri 15 Temmuz’un gerçeklerinin anlaşılması, idrak edilmesi yönünde negatif bir etki oluşturmuştur. Hala bile ortaya koydukları direnç ve sosyla networkle bir FETÖ diyasporası oluşturma gayretindedirler.

Belki şöyle düşünüyor olabilirisiniz, biz ne yaparsak yapalım batı bize karşı düşmanca duygular beslediği için lobi yapmamız, stratejik iletişim planı yürütmemizin hiçbir faydası olmayacaktır . Bu oldukça önyargılı ve yanıltıcı bir tutumdur. Gelecek, olumsuz etiketlemeler ve sabitlenmiş fikirler üzerine inşa edilemez. Geleceğe büyük hedefler çizen ufkun ötesini kurgulayan bir ülke olarak, taleplerimize uygun tavırlara bürünmeli, kendimizi bu yönde koordine etmeliyiz. İş yapma şeklimizi, işlerimizi yürütme şeklimizi, kurumlarımızı zamanın ruhu ve ihtiyacı doğrultusunda güncellemeliyiz ve bunu daha fazla geç kalmadan yapmalıyız. Ülkelerin kaderlerini değiştirenler inanmayanların da yerine inananlar ve bu yönde hareket edenlerdir.

Psikolojik harekât gücümüzün olması, uçaklarımızın, tanklarımızın olması kadar önemlidir. Özellikle gelinen zamanın ruhu, bunu artık kaçınılamaz kılmıştır. Psikolojik Harekât, stratejik İletişim gibi organizasyonlar, öyle önemli bir unsurdur ki “mış” gibi yaparak, yani yapıyormuş gibi, varmış gibi, kurmuş da işliyormuş gibi yapmak bizi güçlü yapmayacağı gibi bize zaman kaybettirip kendi gölge oyunlarımızda oyalanmaya devam etmemize neden olacaktır. Ülke olarak, Psikolojik savaş kurumumuzun oluşumuna ciddi ciddi eğilmeli, her birim ve faaliyeti çok iyi kurgulanmalı ve siyaset dışı bir aktör olarak çalışmalarını yürütmelidir.

Bununla beraber, istihbarat örgütlerinin sayısı ve çeşitliliği arttırılmalı, devleti yönetenlerin bilgi kaynakları çoğaltılmalı ve hükümetler tek bir bilgi akışına mahkum edilmemelidir. Stratejik İletişim Yönetiminin ana kaynağı, doğru toplanmış bilgidir.

Bütün bunların “mış gibi” olmaması için ise: elimizdeki tüm vasıtaların eş güdümlü olarak planlanıp ve stratejik zekâ ile beraber, zamanca mekanca senkronize hareket etmesi gerekmektedir. Bütün bunları klasik bürokrasinin ağzına pelesenk ettiği ve ülkeyi yönetenlere rapor verirken hep söylediklerini gibi “Biz bunları yapıyoruz efendim…”, “Zaten yaptık efendim…” cevaplarını bir kenara bırakıp bu konuda en derin yüzleşmemizi yapıp gerekenleri bir an evvel düzenleyip yolumuza devam etmeliyiz.

 

Daha önce de belirttiğim gibi, sosyal ve psikolojik imar konusunda veya stratejik iletişim konuları ile ilgili kurum ve oluşumların birbirlerinin yaptığı çalışmalardan haberdar olmadığı gibi senkronize hareket ettikleri veya ortak bir hedef etrafında birleştikleri söylenemez. Dünyadaki en büyük zaman kaybı ve hayal kırıklığı bir yere varmayan potansiyeldir.

Bilgiye sahip olmaktan daha önemli olan, bilgiyi yönetmektir. Bilgiyi tek bir kaynaktan anlamlar birliği ve stratejiler doğrultusunda yönetme kabiliyetinizin olması demek, ülkemizin ve milletimizin, düşmanlıklar karşısında savunma refleks ve sistemlerini güçlendireceği gibi, işi gücü devrim danışmanlığı hizmeti olan, hedef seçilen ülkelerin önce inançlarını sonra hayatlarını eritmek için görev yapan kurum ve grupların psikolojik saldırıları ve kaosu planları karşısında yapacak çok şeyimiz olmuş olur. Bütün bunlar için merkezi sistemden yönetilen ve içerisinde bir bu anlamda yapılar barındıran üst bir kuruluşa acilen ihtiyaç vardır.

Böyle bir kurum veya yapıya sahip olduğumuzda; olası kriz senaryolarını oluşturmuş ve bu kriz senaryoları karşısında her açıdan planlamış stratejileri olan bir ülke olabiliriz. Dolayısı ile koşulları suçlayan değil koşulları planlayıp, ani gelişmeler karşısında daima gücünü ortaya koyan sistemimizi de oluşturmuş oluruz.

Bu kuruluşun tam foksiyonlu çalışmalar yürütmesi ile beraber, uluslararası arenada kendini daha güçlü anlatabilen, stratejik iletişim yöntemlerini oluşturmuş, hangi toplum ve milletle nasıl bir enstrümanla iletişim kuracağını iyi analiz etmiş sürdürülebilir bir ilişki yönetimini başarabiliriz.

Stratejik iletişim yönetimi herkesin ,  aklına parlak bir fikir geldiğinde düzensiz plansız uygulayıp, sonra sonuçtan süper şeyler beklediği bir şey olmamalıdır. Bu süreç insanların kalbinde, ruhunda, zihninde işlettiğiniz  bilişsel bir yolculuktur. Varış yeri veya yerleri açıkça tanımlanmış olmalı, kullanılacak iletişim araç ve gereçleri planlanmış, orkestraysan kuralı ile tek bir kaynağın organize edip yönettiği, beklenen sonuçların alınamadığında, tekrar planlama ve düzenleme esnekliğine sahip, aynı konu hakkında herkesin aynı yöne bakıp uyum halinde koordineli hareket ettiği, her adımı ve basamağı bilinçli ve asla gelişi güzel değil, düşünerek, analiz edilerek yürütülen bir süreçtir ve süreklidir.

Bu sistem ve iş yapma şekli yurt içi içindeki çalışmalar için de yurt dışındaki çalışmalar için de aynı zeka ve sistemle yapılması gereken işlerdir.

Ülkemizde şuan  uygulanması  gereken S tratejik iletişim çalışması, terör  operasyonlarının devam ettiği , Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesidir .Son zamanların en büyük, en doğru silahlı mücadelesi verilmektedir. Yapılan operasyonların ülke ve bölge halkının güvenliği , geleceğinin teminatı , huzuru , refahı , kürt vatandaşlarımızın gerçekten özgürlüğü için yapıldığını , özellikle çocuk  ve gençlere bütün iletişim enstrümanları kullanılarak ,planlı  programlı ve en az 10 yıllık bir planla stratejik iletişim çalışması yapılmaz ize , 10 yıl sonra aktarılmış ve öğretilmiş kin’in sahipleri olarak 10 binden daha fazla teröristin oluşmasını veya bu duyguları içinde besleyen bir nesille karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz olacaktır.

Yönetilmesi gereken iletişim süreçlerinin den biride Suriyeli ve Afganlı Mülteciler hususudur. Bu konunda süreçlerinin acilen planlanıp ülkemiz halkına anlatılması ve doğru algılanmasının yönetilmesi gerekmektedir. Bunun yanında toplumsal entegre ve kültürel uyum çalışmalarının planlanmasında elzemdir.

Gerçek şudur ki değişen durumlarınızı aynı şeyleri yaparak yönetemezseniz. Odaklanmalı ve bu sorunların çözümü ile birebir uğraşacak ekip ve organizasyonlar oluşturmalısınız. DAEŞ terör örgütü icat olduğunda ABD de DAEŞ den sorumlu özel temsilci konumunun oluşturulması gibi. Türkiye baktığımızda ,süreç içerisinde güveliğimizi tehdit eden yada ülkemizin normal gidişini etkileyen ne olursa olsun konuya veya konulara odaklanmş, özel refleksleler geliştirmiş yapıların kurulamadığını yada geç kaldığını görebiliyoruz.

Bunun yanında Türkiyen ‘in olası toplumsal   krizleri , başat ülkeler tarafından kaşınma ihtimali yüksek  olan yanları ve durumları  içinde şimdiden’’ Risk İletişim Planları ‘’ geliştirilmelidir.

Adımlarımız ,    yapılarımız ,kuruluşlarımız ,iş yapma şeklimiz ve eylemlerimizde hayallerimiz kadar büyük ve güçlü olmalı . Ve hiç başlamazsak asla yol alamayacağımızı  bilmeliyiz. Hep aynı şeyleri yaparak farklı sonuçları elde edemeyiz  . En büyük devrim -mış  gibi yapılanların gerçekten yapılması olacaktır..

Su alan yanlarımızı onarmalı ve yola devam devam etmeliyiz …

Bu Türkiyen ‘in , okyanusta su damlası iken okyanus olma yolculuğudur…

Bu gün olmazsa yarın bir gün mutlaka ..

 

                                                       

Sevda Güner Kişisel Web Sitesi